Popüler Yayınlar

9 Ağustos 2013 Cuma

Çocuklara Ölümü Anlatmak


                              ÇOCUKLARA ÖLÜMÜ ANLATMAK

Eğer çocuğunuzla ölümü nasıl konuşacağınız konusunda tereddütteyseniz yalnız değilsiniz. Birçoğumuz ölümden konuşmaya korkarız özellikle de çocuklarla. Ancak ölüm hayatın vazgeçilmez bir parçası ve onlara yardım etmek istiyorsak bunu da onlarla konuşabilmeliyiz. Konuşmak her şeyi çözmese bile, konuşmadığımızda onlara sınırlı yardım etmiş oluruz.
Çocuklarla ölüm hakkında konuşmak yaşlarına ve yaşadıkları tecrübelere göre değişir. Bu ayrıca bizim tecrübelerimize, inanç, duygularımıza ve kendimizi nasıl bir pozisyonda bulduğumuza bağlı olarak da değişmekte.
 Aslında çocuklar ölümü günlük hayatlarında farketmiştir.  Yolun bir köşesinde ölmüş kuş, böcek veya diğer hayvanları görmüştür. Televizyonda veya bilgisayar oyunlarında günde en az bir kere ölüm haberi duyarlar, masallarda dinler, oyunlarında canlandırırlar. Ölüm, günlük hayatın bir parçasıdır ve bir dereceye kadar çocuklar da bunun farkındadır. Eğer çocukların bizimle ölüm hakkında konuşmalarına izin verirsek, onlara gerekli bilgileri verebilir ve üzgün olduklarında onlara yardım edebiliriz. Söylediklerine dikkat gösterir ve saygı gösterirsek iletişimleri artar. Eğer biz de ölümle ilgili kendi duygularımızdan memnun, dürüst ve açık isek çocukların da bu konuyla ilgili konuşmalarını artırırız. O zaman iletişiminizi kısıtlayan engelleri gözden geçirmek faydalı olabilir:
İletişim Engelleri
Kaçınma, Yüzleşme
Genel olarak bizi üzen şeylerden bahsetmekten kaçınırız. Ölümle ilgili konuşmaktansa hiç bahsetmemenin daha iyi olduğunu düşünürüz. Ancak konuşmamamız iletişimde olmadığımız anlamına gelmez. Çocuklar harika birer gözlemcidir. Yüzümüzü okur, vücut dilimizi anlarlar. Üzücü bir olayla ilgili konuşmaktan kaçındığımızda çocuklar bu konuyu gündeme getirmek veya bu konuyla ilgili soru sormakta tereddüt duyarlar. Konuşmaktan kaçınmak çocuk için şöyle anlamlara gelir: ‘Eğer annem ve babam bu konuda konuşmuyorlarsa bu gerçekten kötü bir şey ve ben de bu konuyla ilgili konuşmasam daha iyi’ gibi. Aslında ebeveynler ölümle ilgili konuşmaktan kaçınırken, çocukların bu konuyla ilgili daha fazla kaygı duymalarına ve duygularını saklamalarına neden olurlar. Bilinmeyen hakkındaki kaygı gerçekle yüzleşmekten daha sıkıntılıdır. Çocuk kendi içi dünyasında farklı şeyler hayal edebilir ve zihninde en kötü veya gerçek olmayan senaryolar çizebilir.
Birbaşka sorun ise, çocukları anlamadıkları veya bilmek istemedikleri bilgilerle direk yüzleştirmekten doğar. Hassas konularla ilgili konuşmak için çocuğu iletişime açık hale getirmek gerekir. Yani sakınmak ile yüzleştirme arasında bir denge kurularak iletişim sağlanabiilir. Bu dengeyi kurmak için yapılabilecekler:
-Çocuklarla iletişim kurmak için uygun zaman kollayın.
-Çocuğun iletişim kurmasını sağlamak için dürüst olun.  Yaşına uygun olarak sorduğu sorulara basit bir dille cevap verin. Sorularına cevap verirken özetle, yaşına uygun cevaplarla net konuşun, uzun cümlelerle gevelemeyin.
-Çocuğu dinleyerek duygularını kabul edin.
-Gerçekten üzgün olduğunda ondan dürüst açıklama yapmasını önerin.
Belki de en zoru ölümle ilgili kendi duygu ve düşüncelerimizi anladıktan sonra uygun koşullar geliştiğinde çocuklarla bu konuyu daha rahat konuşabiliriz.
Bütün Cevapları Bilmemek
Çocuklarla konuşurken özellikle cevapları bilmiyorsak çok da rahat hissetmeyiz. Özellikle daha küçük yaş grubu çocuklar annebabasının herşeyi bildiklerini düşünürler. Ancak ölüm hayatın en bilinmeyen parçasıdır. Bu konuyla ilgili konuşurken kendimizi korkulu ve tereddütlü hissederiz. Bu durumda olan anne baba da çocuğa bu durumu açıklamak ve konuşmak istediğinde ne yapacağını bilemeyebilir. Tüm cevaplar rahatlatıcı olmadığı gibi, gerçekten inandığımız şekilde onlara anlatabiliriz. “Bu konuyla ilgili tam bir cevap bulamıyorum” şeklinde dürüstçe açıklama yapılabilir. Bu, inanmadığımız bir açıklamayı ona aktarmaktan daha iyidir. Ne kadar iyi kurgulanırsa kurgulansın beyaz yalanlar güveni ve inandırıcılığı sarsar. Sakince, savunucu tutumda olmadan herşeyi bilmediğimizi söylemek, onların bu durumu kabullenmesini, ileriki zamanlarda kendi inancına uygun düşüncelerinin gelişmesini destekler.
Tabuların Üstesinden Gelmek
Ölüm hakkında konuşmak kaçınılan bir tabudur ancak ölüm hayatın ayrılmayan bir parçasıdır. Tıbbın ve teknolojinin daha geride olduğu önceki yüzyılda insanlar evlerinde vefat eder, sevdikleri etrafına toplanarak çocuk ve erişkinler ölümü birlikte yaşayarak birbirlerine destek olurlardı. Ancak günümüzde ölüm daha yalnız yaşanmakta. Çoğu insan hastanede hemşireler etrafında iken ölmekte. Sevenleri ölen kişiyle daha az vakit geçirmekte, son zamanlarını birlikte geçirememekte. Böylece ölüm yaşamdan gittikçe izole hale gelmekte. Sonuç olarak ölümün gizemi artmakta, bazılarının korkuları belirgin hale gelmektedir.
Aslında ölümün her canlının doğal sonucu olduğunu farkedilmelidir.  Ölüm sonrası üzüntü ancak birlikte vakit geçirip birbirine destek olarak veya sadece orda olmakla en iyi aşılabilir.
Gelişim Basamakları
Çalışmalar çocukların ölümü gelişim basamaklarına göre anladıklarını göstermiştir. Örneğin okul öncesi çocuklar ölümü geçici, geri dönebilen somut bir durum olarak görürler. 5-9 yaşları arasında, ölümün hayatın sonu anlamına geldiğini, tüm canlıların sonunda öleceğini farketmeye başlarlar. Ancak bunun kişisel olduğunu anlamazlar. Ölümü canlandırmaya çalışırlar. Ölümü bir iskeletle veya ölüm meleği ile ilişkilendirerek, bu hayallerle ilgili kabus görebilirler.
9-1o yaşlarından ergenliğe doğru çocuklar ölümün geridönüşümsüz olduğunu, kendileri de dahil olmak üzere herkesin birgün öleceğini kavrarlar. Bazıları yaşam ve ölümle ilgili filozofik yaklaşımlar üzerine kafa yorarlar. Ergenler kendi kafalarında hayatın anlamını sorgulayıp dururlar.
Çocukların dönemlerine özgü ölümü anlamaları ancak ailenin çocuğun dönem özelliklerini bilen ebeveynlerinin sayesinde olmaktadır. Örneğin ergenle ölüm konusunda tartışmak veya zıtlaşmak kendi düşüncelerine tehdit olarak algılanabileceği için ölüm olayını kabul etmemesine veya farklı reaksiyonlar geliştirmesine neden olabilir.
Kişisel Deneyimler
Tüm çocukların hayat deneyimleri kendine özgüdür ve duygularını ele alma ve gösterme şekilleri farklıdır. Bazı çocuklar 3 yaşında ölümle ilgili soru sormaya başlar. Bazı çocuklar ölümden hiç bahsetmez ancak oyunlarında işlerler. Ölümle ilgili duygularını nasıl ifade ederse etsinler, erişkinler tarafından sempatik ve yargısız cevaplara ihtiyaç duyarlar. Dikkatli dinleme ve gözlemle, çocuğun ihtiyaçlarına göre uygun yaklaşımla ilgili önemli ipuçları elde edilebilir. Okul öncesi ve genç okul yaş dönemi çocuklarında basit ve kısa açıklamalar yerinde olur. Sorularına uzun nasihat ve karmaşık cevaplar vermek onları sıkar ve kafalarını karıştırır. Somut ve birbirine benzer örnekler vererek konuşabilirsiniz. Ölümü çocuklara şöyle açıklayabiliriz; ‘Bir kişi öldüğünde nefes almaz, yemez, konuşmaz, düşünmez. Bir köpek öldüğünde havlamaz ve koşmaz. Bir bitki öldüğünde artık büyümez ve çiçek vermez’ gibi.
Bazı çocuk hemen soru sorarken, bazısı sessiz kalır ve bir zaman sonra yanınıza gelerek soru sorar. Her soru basit ve doğru şekilde cevaplanmalıdır. Çocuğun söylenenlerden ne anladığı önemlidir. Bazen çocuklar ancak tekrar tekrar sorup aynı cevapları duymak isterler. Zamanla çocuklar yeni deneyimler yaşayarak, daha ayrıntılı açıklamalar ile duygu ve düşüncelerini paylaşırlar.
-Çocuklara birinin ölüm haberini verirken; ‘o artık gitti, bizi terk etti’, uykuda, uzun dinleniyor gibi cümlelerle açıklamak onların kaygılarını daha da artırır ve kafalarını karıştırır.
-Ölümün nedeninin hastalık olduğunun söylenmesi,  çocuğun ilerde hastalık deneyiminde sonucun ölüm olacağını düşünmesiyle kaygılandırır. Bu yüzden ölümün nedeni olarak hastalık açıklanırken, sadece ciddi hastalıkların ölümle sonuçlandığını yoksa çoğu hastalığın iyileştiğini belirtmek gerekir.
-Ölümle ilgili yapılan başka bir genelleme de hastalığın nedeni olarak yaşlılığın söylenmesidir. Bu açıklama çocuğun genç yaşta birinin ölümünü gördüğünde inandırıcılığını yitirecektir.
-Günlük hayatta daha az duygulandıran fırsatlardan yararlanarak zaman zaman ölümden bahsedilebilir.Bir çiçek, böcek, kuş gibi canlıların ölümünden konuşmak daha kolaydır. Çocuklar daha da meraklanabilir, soru sormaya devam edebilir. Çocukların merakı sakince karşılanarak, kendilerini suçlu hissetmeden basitçe cevaplanmalıdır.
Çocukların Ölüme Tepkileri
Çocuklar etraflarında ölüm olayını tecrübe ettiklerinde, bazı farklı reaksiyonlar geliştirebilirler. Bunlar:
Suçluluk
Yapılan bazı çalışmalarda, kardeş, ebeveyn gibi evde yakın akrabalardan birinin ölümünü yaşayan çocuklar çoğunlukla kendilerini suçlu hissederler. Çocuklar bu olayın neden sonuç ilişkisini kurmakta zorlanırlar ve ölüme kendilerinin neden olduklarını düşünürler. Ölümün kendi yaptıklarının cezası olduğunu söyleyebilirler: “Annem öldü ve beni terk etti çünkü ben yaramazdım” gibi.
Bu gibi durumlarda öncelikle çocuğun duygu ve düşüncelerini konuşmaları ve sizinle paylaşmaları için destekleyin. Daha sonra onların suçluluk duyguları ile ilgili; sevildiklerini ve onu desteklediğinizi hissettirin. Onlara nasıl hissedeceklerini söylemeyin. Maalesef ülkemizde çocuklarına bu konuda destek olmaya çalışan ailelerin söylemleri yönlendirici olmakta “Üzülme. Suçlu hissetme.” Gibi söylemler çocuğun duygularını hem yok saymakta hem de kendi yapamadıklarını gerçekle bağdaşmayan duygular çocuktan istenmektedir.
Öfke
Yakın birinin kayıbı hem erişkin hem de çocuğun öfkelenmesine neden olur. Erişkinler doktor ve hemşirelere veya ölümü durduramadıkları için kendilerine öfkelenirler. Çocuklar özellikle kendilerine bakan kişilerin ölümünün ardından öfkelerini açıkça belli ederler. Bazen ölen kişiye öfkelenirler. Duyguları öfke veya korku ne olursa olsun bakımlarının devam edeceği onlara hissettirilmelidir.
Regresyon
Çocuklar yakın birinin kaybıyla geçmiş dönem özelliklerine gerileyebilirler; alt ıslatma, parmak emme, kekeleme, korkular ve çocuksu davranışlar gösterme gibi. Bu davranışların geçici olduğu bilinmeli ve bu dönemde çocuklar desteklenmeye devam edilmelidir.
Depresyon ve diğer davranış problemleri
Bazı çocuklar öfkelerini içe aktarırlar, tedirginlik, içine kapanma, agresif davranışlar gibi şikayetleri başlayabilir. Ölümden 6 ay sonra bu şikayetler devam eder ve uyku,  iştah problemleri, devam eden korkular, okul başarısında düşme, arkadaş ilişkilerinde bozulma gibi çocuğun hayatını etkilerse, bir çocuk psikiyatristi uzman yardımı gerekmektedir.
Ülkemizde ölüm ve ölene değer verme geleneksel davranışları çocuğu ve ölen kişinin ailesini destekleyicidir. Ölü evi yalnız bırakılmaz, ağlayan olursa dinlenilir, desteklenir, konuşmasına izin verilir. Komşular ve akrabalar ölen kişinin evine yemek götürür, yakınları maddi ve manevi olarak destekler ve acılarını paylaşırlar. Yakınını kaybeden çocuklarla birebir daha fazla vakit geçirilir, bakımları desteklenir. Bu gibi geleneksel davranışların devam etmesi ölümün daha kolay aşılmasını sağlar. Çocuklar yaşlarına ve duruma göre hazırlanarak ölen kişinin mevlidine, mezarına gitmesi sağlanabilir. Bunlar çocukların da ölümü anlamalarını,  kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmelerini kolaylaştırır.
                                                                              Dr. Selcen ESENYEL
                                                                              Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
                                                                               İzmit Seka Çocuk Hastanesi

                                                                                  
Kaynak: Patient Information Publications

17 Nisan 2013 Çarşamba

Çocuk ve Ergenlerde Depresyon

Çocuğunuz Depresyonda mı?
 

Çocukluk çağı depresyonu, çocuktan sevinci çalan önemli bir duygudurum bozukluğudur. Çocuğunuzun zaman zaman üzgün veya içli olması normaldir. Hayvanının ölmesi veya yeni bir şehire taşınmak çocuğunuzda bu tür duygulara yol açabilir. Ancak bu tür belirtiler haftalarca veya aylarca sürerse çocuğunuz depresyonda olabilir.
İlk zamanlarda sadece erişkinlerde depresyon görüldüğüne inanılırdı. Ancak şuanda çocukların tedavi gerektirecek kadar depresyona yakalandıklarını biliyoruz. Her 100 çocuktan 2’sinde, 100 ergenden 8 tanesinde ciddi depresyon bozukluğu görülmekte.
Hala bir sürü çocuk ihtiyaç duydukları tedaviyi alamamaktadır. Bu biraz da, depresyon ile kötü ruh halini ayırmaktaki güçlükten olmaktadır. Ayrıca çocuktaki depresyon erişkindeki depresyondan farklı seyretmektedir.
Çocuğunuzun ruh hali hakkında endişeleniyorsanız çocukluk çağı depresyonun belirtilerine birlikte bakalım. Çocuğunuzun nasıl hissettiğiyle ilgili onunla konuşun. Eğer çocuğunuzda depresyon olduğundan şüphelenirseniz çocuk psikiyatristine başvurun. Çünkü tedaviye ne kadar erken başlarsanız o kadar çabuk sonuç alırsınız.
Depresyonun Belirtileri
Bir çocuk kendini çoğu zaman üzgün, sıkkın hissediyorsa, daha önceden hoşlandığı aktivitelerden şuanda zevk almıyorsa depresif olabilir. Depresif bir çocukta ayrıca şunlar olabilir;
-Kilo kaybı veya kilo alma
-Uykusuzluk veya çok uyuma

-Daha önce zevk aldığı aktivitelerden zevk almama
-Çabuk öfkelenme, aşırı tepki verme gibi davranış değişiklikleri
-Kendini umutsuz, değersiz ve suçlu hissetme
-Düşünme, konsantre olma ve karar vermede güçlük
-Ölüm veya intihardan sık sık bahsetme.
Depresyon belirtileri ilk başta gözden kaçabilir. Ayrıca belirtiler çocuğun yaşına göre değişebilir:
Küçük çocuklarda enerji düşüklüğü, halsizlik, yılgınlık görülebilir. Bu çocuklarda az duygulanım, ümitsizlik ve uykularında problemler gibi birtakım sorunlar olabilir.
-Okul çağı çocukların daha çok baş ağrıları veya karın ağrıları vardır. Daha önce zevk aldıkları aktivitelere ve arkadaşlarına ilgilerini kaybedebilirler. Okul başarısında düşme, okula gitmek istememe, okul reddi, ayrılık kaygısı, can sıkıntısı gibi şikayetlerle polikliniğimize başvurabilmektedirler.
-Ergenlerde çok uyuma, hareket ve konuşmada yavaşlama gibi retardasyon bulguları görülebilir. Bunun yanısıra bu kişilerin içine kapanıklılık, yalnızlık, düşük benlik saygısı, huzursuzluk, irritabilite gibi duygu değişimleri olabilir. Okuldan ve evden kaçma, sigara, alkol, madde kullanımı depresyonda gördüğümüz davranış sorunlarıdır. Ciddi depresyonlu ergenlerde halüsinasyon veya hezeyanlar görülebilir.
Depresyon şiddeti hafif ve çok ağır arasında bir yelpaze gösterir. Hafif veya ciddi olsun kişiye yardım edebilecek depresyon tedavileri mevcuttur.
Neler depresyona yol açar?
Depresyonun nedeni tam olarak bilinmemekte. Ancak beyindeki bazı kimyasal maddelerin dengesinin bozulmasının duygudurumu bozduğunu biliyoruz. Bu maddelerin dengesini bozan durumlar şöyle sıralanabilir;
-Stres verici durumlar; örneğin okul değişimi, boşanma süreci veya ailede bir vefatın olması.
-Steroid ve narkotik ağrı kesici gibi bazı ilaçlar.
-Aile hikayesi. Bazı çocukların ailelerinde depresyon olmasıyla, kalıtım yoluyla çocukta da depresyon ortaya çıkmakta.
-Duygusal, cinsel istismar ve ihmal edilen çocuklarda depresyon daha sık görülmektedir.
-Daha önce geçirilmiş depresyon atağı, intihar girişimi.
Depresyon Tanısı Nasıl Konur?
Depresyon tanısı çocuk psikiyatristi doktorunuz tarafından yapılan fizik ve psikiyatrik muayene ile bazen orda doldurulan depresyon değerlendirme anketleri sonucunda konur. Kansızlık, tiroid rahatsızlığı gibi bazı tıbbi durumlar depresyonu taklit edebilir bu yüzden kan tetkikleri istenebilir.
Depresyonu olan çocuklarda başka problemlerin olma olasılığı daha fazladır; kaygı, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu veya yeme bozukluğu da depresyonla birlikte olabilir.

Depresyon Tedavisi
Diğer hastalıklarda olduğu gibi, depresyon tedavisinin ilk basamağı çocuk ve aileyi bilgilendirmektir. Hasta ve aileyi bilgilendirmek çok önemlidir çünkü onlar da artık kendilerini suçlamaktan vazgeçerek birlikte iyileşmeye hazırlamak gerekmektedir. Ailedeki depresyon çözümlenmeli; depresyonu olan ebeveyni psikiyatrik tedavisine yönlendirilir ve destek olunur. Evde ebeveyni ve çocuğu etkileyen stres etkeni ile başa çıkma yöntemleri geliştirmeleri sağlanır.
Bunun dışında küçük çocuklarda oyun terapisi, daha büyük çocuklarda bilişsel davranışçı tedavi ve aile tedavisi yaklaşımları depresyon belirtilerini önemli ölçüde azaltabilmektedir. Çocukta ciddi depresyon varsa ilaç tedavisi de başlanabilir. Aslında en iyi sonuçlar, terapi ile ilaç tedavilerinin birlikte kullanılmasıyla elde edilmektedir. Ciddi depresyonu olan, intihar teşebbüsü olan çocuklarda hastaneye yatış gerekmektedir.
Belirtileri ile çocuğun sosyal, akademik ve akran ilişkilerini etkileyen depresyonda çocuğun okulda ve evde sosyal desteğini tekrar sağlamak tedavinin diğer önemli ayağıdır. Öğretmenin çocuğun ruhsal durumu ile ilgili bilgi alması, okulda tekrar akranlarının arasına katılmasını sağlayarak sosyal faaliyetler yönünden desteklemesi iyileşme dönemini hızlandırmakta, kısaltmakta veya hafif depresif durumlarda yeterli bile olmaktadır. Ailece sizin de çocuğunuzun depresif dönemi için evde yapabileceğiniz şeyler vardır:
-Çocuğunuzun düzenli egzersiz yapmasını, sağlıklı öğün yemesini ve düzenli uyku uyumasını sağlamak.
-Çocuğunuzun reçetede yazıldığı gibi ve düzenli ilaçlarını almalarını takip etmek.
-Çocuğunuzla konuşmak ve onu dinlemek için zaman ayırmak. Ona karşı sevgi ve desteğinizi dile getirmek.
-İşlerin zamanla yoluna gireceğini çocuğunuza hatırlatmak.
Antidepresan İlaçlarla İlgili Bilmeniz Gerekenler
Antidepresan ilaçlar depresyonu olan çocukların tedavisinde çoğu zaman işe yarar. Fakat bu ilaçlarla ilgili bilmeniz gereken bazı durumlar; ciddi intihar düşüncesi olan ve ilacı yeni kullanmaya başladığı ilk haftalarda intihar düşüncesini cesaretlendirebildiğidir. Bu yüzden bu dönemlerde intihardan bahsetme, içe kapanma, çevresine veda etme gibi davranışları olan çocuğunuzu hemen uzman doktorunuza götürün.
 Bununla birlikte çocuğunuz antidepresanı aldığı ilk bir-üç hafta içerisinde kendini iyi hissetmeye başlar. Ancak ilacın daha fazla etkisini görmek için altı-sekiz hafta düzenli ilaç kullanımı gereklidir. Bu yüzden ilaçlarını reçetede olduğu gibi ve zamanında almalarını sağlayın. Çocuğa hangi ilacın daha iyi geleceği birçok ilaç denenerek karar verilebilir bu yüzden çocuğunuzun en az üç hafta ilacını kullandığınızdan emin olduktan sonra fayda görmeseniz tekrar doktorunuza başvurun.
Hastalığın gidişatını etkileyen etkenlere bağlı olarak tedavi süresi değişse de, depresyon için ilaç tedavisi en az altı ay olmalıdır. İlaçların bağımlılık yapmadığı, yan etkilerinin geçici olduğu, doktor bilgisi olmadan doz ayarlaması yapılamayacağı artık hem ebeveyn hem de öğretmen tarafından bilinmeli. Antidepresan ilaçların ani kesilmesiyle ortaya çıkan yan etkilerden dolayı kademeli olarak doktor takibinde ilaç kesilmesi önerilir.

Türkiye’de Depresif Çocuklara Ne oluyor?
Öncelikle depresyon hem erişkin hem de çocuğun tüm hayatını alt üst etmekte. Üstüne üstlük çocuklarda bu durum tanınmamakta veya belirtileri yüzünden çocuğa başka etiketler yapıştırılmakta. Ebeveynler çocukları için ‘Neden böyle sinirleniyor? Önceden beni dinliyordu şimdi kimseyi dinlemiyor, çok yaramazlaştı.’ Sürekli tersliyor, hemen sinirleniyor, okuldan kaçıyor, eve gelmiyor’ gibi söylemleri olmakta ve bu davranış problemleri çocukla ebeveynin arasını iyice açmaktadır. Çocuğunun ruhsal durumunu fark edemeyen ailelerde maalesef depresif belirtiler daha da artmakta, davranış problemleri artmaktadır. Ülkemizde sınıflarda daha başarısız, giderek içine kapanmış veya stres yaşamış öğrenciler etraftaki sosyal ortamın ve çevredekilerin yetersiz hatta çarpık yaklaşımları yüzünden depresyona zorla sokulmakta, yardımcı olmak biryana diğer çocukları rahatsız ettiği gerekçesiyle okuldan alınmakta, dış dünyanın tehlikeli pençelerine atılmalarına neden olmaktadır. Bir kısım çocuk psikiyatristine ders başarısızlığı, madde bağımlılığı veya adli nedenlerle başvuran çocuk ve ergenlerin tedavileri ya yarım kalmakta ya da sosyal destek eksikliği nedeniyle eksik kalmaktadır. Bu yönden Türkiye’deki çocuk psikiyatristlerine de çok görev düşmektedir.
Tedavisi olabilen bu bozuklukta, çocukları hep beraber anlamak ve tedavisini sürdürmek ve iyileşmelerine yardımcı olmak hepimizin boynunun borcudur.


                                                     Dr. Selcen ESENYEL
                                                    Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
                                                     İzmit Seka Çocuk Hastalıkları Hastanesi


 

 
 

 

 

 

 

 

 

25 Mart 2013 Pazartesi

Anoreksiya Nervosa gerçekleri

Alice Kingsley ve Jo Kingsley'in Alice Anoreksi Diyarında kitabı
ANOREKSİYA NERVOSA HAKKINDA

Anoreksiya Nervosa, yeme bozuklukları içinde yer alan psikiyatrik bir bozukluktur. 
Anoreksiya Nervosa’nın nedeni açıkça gösterilemese de, öz benlik, vücut imaj düşünceleri, çevre baskısı ve genetik faktörlerin herbirinin ayrı ayrı bu hastalığın gelişmesinde rolü olduğu bilinmektedir.
Anoreksiya nervosa yüksek oranda kadınlarda görülmekle birlikte en sık ergen kızlarda ortaya çıkmaktadır.
Orta ve yüksek sosyoekonomik düzey ailelerde görülen bu hastalık ölümle sonuçlanabilen psikiyatrik bir bozukluk olması açısından önemlidir.
Anorektik hastalarda yiyeceklerle ilgili takıntılı düşünceler ve kompulsif yeme davranışları sıklıkla sebat ederek tüm gün yediklerini ve kilosunu kontrol etme ihtiyacı duyarlar.
Erkek anorektik hastalarda başka ek psikiyatrik bozukluk görülme sıklığı kadınlardan daha fazladır; kadın hastalar da daha mükemmelliyetçi yapıda ve vücutlarından memnuniyetsizdir.
Anorektik çocuk ve ergenlerde büyüme gelişme geriliği olasılığı fazladır. Sıkı diyet ve ciddi kilo kayıpları potansiyel olarak fatal düzeyde beslenme yetersizliğine neden olabilmektedir. Hastalığın diğer önemli komplikasyonları; kalp ritm bozukluğu, sindirim sistemi rahatsızlıkları, kemik yoğunluğunda azalma, kansızlık, hormonal ve elektrolit dengesizlikleri olarak sayılabilir.
Anorektik hastaların semptomlarını inkar etmeleri nedeniyle tanı genellikle aile çevresinden alınan hikayeyle konmaktadır ve aile tedavide de önemli rol oynamaktadır.
İlaç tedavisi uygulanmasının yanında bu hastalarda hastaya kilo kazandırtmaktan daha çok; tedavi bireysel, grup ve aile psikoterapileriyle diyetisyen konsültasyonu  birlikte yürütülmesiyle mümkün olmaktadır.
Bu hastalığın gidişatı değişken olmakla birlikte bir kısım hastalar erken tanı ile iyileşmektedirler. Diğer çoğu kilo alıp verme şeklinde dalgalanma gösteren bir hayatı veya giderek artan kilo verme uğraşları şeklinde ilerleyici gidişat gösterir. Bu yüzden tedavisi uzun sürmekte, hemen müdahale ve relapsların önlenmesi için uzun dönem takip gerekmektedir.
ANOREKSİYA NERVOSA TANISI NASIL KONUR?
Bu hastalığın tanısını koymak güç ve geç olabilir çünkü bu hastalar hastalıklarını gizleme ve inkar mekanizmalarını çok sık kullanırlar. Anorektik hastaların profesyonel yardım istemeleri olağan değildir bu yüzden bu hastalarda kronik beslenme yetersizliğine bağlı tıbbi komplikasyonlar gelişmekte, diğer doktorlar ve aile tarafından da tıbbi rahatsızlıkların tedavisi üzerinde duruldukça hastanın psikiyatriste uğraması daha da gecikmektedir.
   
İlk olarak tanıda hastaların ciddi kilo kaybı bulgusu vardır. Birey yaş ve boyuna göre olağan sayılan kilonun %85 altındadır veya BKİ( beden kitle indeksi= kilo/boy2) 17.5 veya altındadır. Çocukluk ve erken ergenlikte bu kayıplar yaşandığında boy uzamasında gecikme yaşanmaktadır. İkinci olarak bu bireyler kilo almaktan ya da şişman biri olmaktan aşırı derecede korkarlar. Kilo vermeye devam etseler de bu korku ile kilo verme hırsı devam eder. Üçüncü olarak bu hastalarda vücut ağırlığının ve biçiminin değerlendirilmesi ve önemi çarpıtılmıştır. Ne kadar kilo verseler veya etraftan zayıf olduklarına dair söylense de vücutlarının tümünü veya bazı bölümlerini çok şişman hissederler. Vücutlarını veya bölümlerini ayna karşısında sürekli denetler, ölçebilir veya kendilerini sürekli tartarlar. Kilo verme etkileyici bir başarı ve kendilik disiplini olarak görülürken, kilo alma kendilik denetiminde kabul edilemez bir başarısızlık olarak algılanır. Bu hastaların tanısında diğer önemli bir bulgu da en az üç aydır adet görememedir. Bu durum kilo yitiminin bir sonucudur  ve cinsiyet hormonlarının yapımında azalma sonucu adet görmeme veya daha adet görmemiş kızlarda adet görmede gecikme şeklindedir.

Psikiyatrik bozukluk sınıflaması olan DSM-4’e göre, Anoreksiya Nervosa’nın iki alt tipi vardır. Kısıtlı tipinde, hastalar birincil olarak diyet yapma, aç kalma ve aşırı egsersiz gibi davranışlar gösterirler. Tıkanırcasına yeme/çıkartma tipinde ise, hasta düzenli olarak tıkanırcasına yeme ya da çıkartma ile uğraşır. Kendini kusturma, laksatif, diüretik kullanma, lavmanların aşırı kullanımı gibi farklı yollarla yediklerini çıkarmakla uğraşırlar.

ANOREKSİYA NERVOSA BELİRTİ VE BULGULARI
Anoreksiya Nervosa, kişinin tüm hayatını etkileyen ciddi davranışsal ve psikolojik etkilere neden olur. Bu hastalık ailenin diğer bireylerini de etkiler.
  • Hastalarda kilo kaybı sosyal içe çekilme ve depresyona yol açar. Bu kişiler huzursuz, hemen kızan ve başkalarıyla geçinemez hale gelirler.
  • Ciddi uyku problemleri, gün içerisinde yorgunluk ve halsizlik şikayetleri olur.
  • Dikkat ve konsantrasyonlarında düşme meydana gelir. Çok başarılı ve mükemmelliyetçi kişilikte olan bu hastalarda dikkat ve konsantrasyonda azalma ve yemek ile ilgili diğer uğraşlar yüzünden okula giden bireylerin ders başarıları belirgin derecede düşer.
  • Yiyecek ve yemek yeme ile ilgili takıntılı düşünceler yiyecek seçme ve yeme ritüelleri konusunda kompulsif şekilde davranmalarına yol açar. Yeni yemek tarifleri toplarken sürekli başkalarına yemek yapma ile uğraşabilir, diyet yağsız yemek yapabilir, giderek kıstıkları yemek miktarlarını da yerken lokmaları böler veya uzun zamanda yerler. Tüm uğraşları kilo vermektir.
  • Hastalarda saç dökülmesi, deride pullanma, kabızlık, karın ağrısı, soğuğa dayanamama; kan tetkilerinde kansızlık, hipotansiyon,tüm vücutta ödem, kemik yoğunluğunda azalma, kalp ritm bozuklukları, böbrek işlevlerinde bozulma gibi fiziki belirtiler ve labaratuvar bulguları saptanabilir.

ANOREKSİYA NERVOSA TEDAVİSİ
Tedavisi ayaktan sürdürülebilse de hastanede yatarak tedavi çoğunlukla gereklidir. Kilo kaybı, organ yetersizlikleri, beslenme bozukluğu olan hastalarda malnutrisyon nazogastrik beslenme veya damar yoluyla beslenme ile tedavi başlanmaktadır. Yeme düzeni ve zamanları, fiziksel aktiviteleri kısıtlamak, hastanın hariçten kullandığı laksatif, diüretiklerin kesilmesi ile haftada istenen hedef kilolara ulaşmak gerekir. Tedavi hedefi psikiyatrik terapilerle kişiye yönelik tedavi şeklinde düzenlenir. Bireysel terapi, aile terapisi, kognitif davranışçı terapi, grup terapileri  başarılı olmuşlar. Bu hastalarda multidisiplineer yaklaşım gerekmektedir. Tibbi doktoru, diyetisyeni psikiyatristi birlikte koordineli çalışır.
İlaç tedavisinde çeşitli antipsikotik ve antidepresanlar kullanılır.
Psikiyatrik bozukluklar arasında mortal seyir oranı yüksek olan bir hastalıktır. Ciddi beslenme bozuklukları, intihar, kalp problemleri, elektrolit dengesizlikleri başlıca ölüm nedenleridir. Erken tanı ve tedaviye başlamak gidişatı önemli ölçüde etkiler. Hastalık belirtileri ve takıntılı düşünce ve davranışlar uzadıkça tedavi de güçleşir.
HASTALIĞIN ÖNLENMESİ
Beslenme ve obezitenin önlenmesi ile ilgili kamuya hitap eden yarı ve bilgilendirme programlarında dikkatli davranılmalı, vücut imajı ve yemek yeme reklamları ve kullanılan kelimeler dikkatlice seçilmelidir. 
Okullarda, vücut imajının daha önemli olduğu moda okullarında yeme bozuklukları hakkında bilgilendirmeler yapılabilir. Çok ince olmanın iyi birşey olmadığı, insanların kendi görünümleri ve imajlarını sağlamak üzere destekleyici reklam ve bilgilendirmeler yapılmalı. Bu bilgilendirmeler özellikle ergenlere yapılarak kendi vücut imajlarını ve kimliklerini oluşturmaları sağlanmalıdır.


                                                               Dr. Selcen ESENYEL
                                                               Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 
                                                               İzmit Seka Çocuk Hastalıkları Hastanesi

15 Mart 2013 Cuma

Çocuğunuzu kardeşe hazırlamak

Eve yeni bir bireyin katılacak olması, evin içinde büyük değişikliklere neden olur. Ebeveynin ikinci veya bir sonraki çocuğa sahip olacağı haberiyle herkes kıpırdanır ve harıl harıl yeni çocuk için hazırlanmaya başlar ve çocuk doğduktan sonra da ailenin çoğu ilgisi yenidoğanın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelir. Tüm bu değişiklikler evdeki büyük kardeş için atlatılması zor bir dönemdir. Gelecek çocuğu kıskanmaları ve davranışlarının değişmesi sıktır. Ancak ebeveynler büyük çocuklarını aileye yeni bir bireyin katılması için hazırlayabilirler.
 
KARDEŞİNİN OLACAĞI HABERİ VE GEBELİK SÜRECİ ANLATILMASI
Gebelik olayı ve dönemleri çocuğa uygun bir dille ve onların mantığına uygun bir şeklide anlatılabilir. Gebelik dönemlerindeki hazırlıklarda büyük çocuğunuzu da katabilirsiniz.
Büyük çocuğunuza yeni bir bireyin geleceğiyle ilgili haberi vermek için belirlenmiş uygun bir zaman veya bunun bir uygun yolu yoktur. Hamilelikten rahat hissettiğiniz ve çocuğa uygun olgunlaşma düzeyine göre bahsedin. Okul öncesi yaşındaki çocuğunuza ‘Birkaç ay içinde kardeşin olacak’ yerine ‘Yazın/kışın bir kardeşin olacak’ şeklinde doğum zamanını anlatabilirsiniz.
Çocuğunuz gebelikle ilgili sorular sorabilir. Çocuğunuza uygun anlayacağı dilde basit ve net cevaplar verin. Meraklarının giderilmesi yeni gelecek kardeşine olan ilgisini artırabilir.
Eğer çocuğunuzun bebeğe ilgisi artarsa;
  • Kendi bebeklik resimlerine bakabilir,
  • Birlikte bebeği olan aileleri ziyaret edebilir,
  • Potansiyel bebek isimlerini birlikte düşünebilir,
  • Doktor kontrollerine birlikte gidebilirsiniz.
 
DOĞUMA HAZIRLAMAK
Doğum yaklaştıkça, siz hastanedeyken çocuğunuzun yapacaklarıyla ilgili ayarlamaları yapıp bu planları çocuğunuzla paylaşın. Çocuğunuzun sizi hastanede ziyarete gelmesini sağlayın, mümkünse kimse gelmeden en yakın zamanda olsun. Bu ziyaret onun doğumun önemli bir aile olayı olduğu fikrini pekiştirir.
Yapılacak değişim ve rutinleri bebek doğmadan günler veya haftalar içinde yapın. Mesela oda değişimi veya büyük çocuğun okula başlaması gibi. Çocuğunuza bebeğin kullanacağı eşyaları gösterin ve onunla bunlar hakkında konuşun.Bebeğin odasını birlikte düzenleyebilir, bebek alışverişlerinde onu da götürebilirsiniz. Bu sıra da ona da yeni birşeyler alın. Çocuğunuzla beraber doğacak kardeşi için basit ve tamamlaması kolay bir şey hazırlayın. Beşiğine yapıştırılacak bir resim gibi.

YENİ BEBEĞİ EVE GETİRMEK
Bebeğiniz eve geldikten sonra çocuğunuzun değişikliklere ayak uydurmasına yardımcı olun. Onu bebeğin de dahil olduğu günlük aktivitelere katın ki kendini dışlanmış hissetmesin.
Birçok çocuk yeni bebeğin bakımını üstlenmek ister. İşleri onun yapması daha uzun sürse de, bu büyük çocuğunuzun bebekle pozitif etkileşime girmesine neden olabilir.
Eğer çocuğunuz bebeğe hiç ilgi göstermiyorsa panik olmayın ve onu zorlamayın. Zaman alabilir.
Emzirme gibi çocuğu dışarıda bırakan faaliyetlerde, eline bir oyuncak verip onunla ilgilenmesi yönünde yönlendirici olun.
Büyük çocuğunuzla vakit geçirebileceğiniz fırsatları kollayın. Bebek uyurken ve mümkünse her gün bir ebeveynin bölünmeyecek dikkatini çocuğa vererek birlikte zaman geçirin. Ona özel zaman ayrıldığını anlamaları yeni bebeğe olan öfkelerini azaltabilir.
Akraba ve arkadaşlarınıza, bebekten farklı bir konuda konuşmaları için hatırlatın. Akraba veya arkadaşlarla birlikte komik bir aktivite veya çocuk için özel bir şey yapmayı önerin.
 
TÜRKİYE’DE YAPILAN YANLIŞ TUTUMLAR

Yukardaki yazımızda bir çocuğa kardeşini hazırlamakla ilgili sizlere yardımcı olmaya çalıştım. Şimdi de poliklinikte sıkça ailelerin bize söylediği karşılaştığımız yanlış tutum ve davranışları sıralamak istiyorum:
  • Bebek doğduktan sonra onu kötülemek, ’Ne kadar yaramaz, hep ağlıyor’,  ‘biz onu sevmiyoruz, seni seviyoruz.’ Demek.
  • Çocuk aileye hep bebekle ilgilendiklerini söylediğinde, ‘Hiç de değil. Seninle de ilgilendim. Kıskanmana gerek yok.’ Diyerek çocuğun duygularını yok saymak.
  • Gelen misafirlerin ‘Bebek geldikten sonra çocuğun pabucu dama atıldı.’ Gibi yorumları.
  • Kıskanmaması için çocuğa daha önce konulan kuralların gevşemesi; ‘Hadi sen de bizimle yat’ demek veya daha çok oyun oynamasına, yaramazlık yapmasına gözyummak.
  • ‘Sen artık abla, abi oldun’ diyerek yeni kardeşini hatırlatarak  davranışlarına sınır koymaya çalışmak.
NE ZAMAN BİR UZMAN YARDIMI GEREKİR
Çocuğunuzda kalıcı huy ve davranış değişiklileri kardeşi doğduktan bir süre sonra hala devam ediyorsa, 
Okul başarısında düşme, okula gitmek istememe, 
Okulda huysuzluk, huzursuzluk gibi davranışları olduysa, 
İştah ve uyku problemleri tüm önlemlere rağmen devam ediyor, 
Oyun oynamıyor veya hemen oyundan çıkıyor, Herşeye hemen ağlıyor, çabuk sinirleniyor, Diğer çocuklara tahammülünde azalma, sosyal ilişkide azalma, 
Üç haftadan daha uzun süre altına kaka kaçırma veya altını ıslatma gibi davranışlar gözlediğinizde bir çocuk psikiyatrisi uzman yardımı gerekir.
Ailenizle doğacak yeni bebeğinizle iletişime açık, sağlıklı günler dilerim.

                                                            Dr. Selcen ESENYEL
                                                            Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
                                                            İzmit Seka Çocuk Hastalıkları Hastanesi

Yararlanılan Kaynaklar:
1) http://www.parenting.com
2) Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı/Çocuğun Kimlik Gelişimi, Eğitimi ve Ruhsal Sorunları, Özgür Yayınları, İstanbul, 2010.